Ailesinin ikinci çocuğu olan Mondrian Hollanda, Amersfoot’ta doğmuş. Mondrian sanatla çok erken yaşta tanışmış, yetenekli bir resim öğretmeni olan babası ve amcası ile birlikte Gein nehrinin yanında çizim yaparmış. Katı bir Protestan eğitiminden sonra 1892’de Mondrian Amsterdam Sanat Akademisine girmiş. Vasıflı bir öğretmen olabileceği görüldüğü için eğitimine öğretmen olarak başlamış aynı zamanda hem eğitim görürken hem de resim yapmaya devam etmiş.
Bu dönemki çalışmalarının çoğu natüralist ya da empresyonist çoğunluklu manzara resimleriymiş. Bu resimler diğer farklı akımların Mondrian üzerindeki etkisini gösterir bunların içinde puantilizm ve fovizm’in canlı renkleri de bulunur. 1911’de Mondrian Paris’e taşınmış ve adını isminden bir “a” düşürerek değiştirmiş bunu yapmasındaki amaç Hollanda’dan gidişine göndermek yapmakmış. Paris’teyken Picasso ve Braque’nin Kübizm stilinin etkisi Mondrian’ın hemen hemen nerdeyse tüm çalışmalarında belli olur.
1913’de teozofi çalışmalarıyla sanatını birleştirmiş. 1914’te Mondrian ailesini ziyaret etmek için Hollanda’ya dönmüş 1. Dünya savaşı çıktığı için bu dönemde Hollanda’da kalmak zorunda kalmış.
Van der Leck’in sadece ana renkleri kullanması Mondrian’ı yakından etkilemiş. 1915’te Theo van Doesburg’la (1883-1931) tanışmış ve iki yıl içinde De Stijl (Üslup) adını verdikleri bir dergi birlikte çalışmışlar. Diğer sanatçı ve tasarımcılarla De Stijl adında bir grup kurmuşlar. Bu grup aracılığıyla Mondrİan dünyanın temelinde bulunan tinsel düzen üzerine felsefi İnançlarına dayanan sanat kuramlarını açıklamış. Bunları Neo-Plastisizm olarak tanımlamış. Mondrian 1917 ve 1918 yılları arasında makalesini yayınlamış. Bu onun kendi sanatçı bakışını yazı olarak anlatmaya çalıştığı ilk denemesi olmuş.
”Çizgileri ve farklı kombinasyonlardaki renkleri düz zemin üzerine yansıtarak genel güzelliği en belirgin şekilde ifade etmek için kullanıyorum. Doğa bana ilham kaynağı oluyor beni diğer ressamlarda olduğu gibi farklı bir duygusal pozisyona sokuyor ve bu bana bir şeyler yapmamı tetikliyor. Fakat ben hala varlıkların en basit ve gerçek haline ulaşmak istiyorum ta ki onların özünü bulana kadar. Enine ve boyuna çizgilerin hesaplamayla olmayan onun yerine farkındalık ile yaratılarak estetiğin en basit halinin uyumunu yansıtacağına inanıyorum ve bu uyum renkler eklenerek gerçek kadar güçlü bir sanat eseri haline getirilebilir.”
1919’da savaş sona erdiğinde 1938’e kadar kaldığı Fransa’ya geri dönmüş. 1919 sonlarında Mondrian kurşun levha tabanlı resim çalışmalarına başlar ve 1920’da ona tanınmasını sağlayan stil yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış. Bu stildeki ilk çalışmalarında kullandığı çizgiler daha ince ve siyah yerine gridir. Ve çizgiler aniden kesilmektense resmin köşelerine doğru gittikçe soluklaşmaya başlayan bir şekilde kullanılmış. Biçimler daha sonraki çalışmalarındakine göre daha küçük ve daha fazla sayıda kullanılmış.Ve neredeyse hepsi ana renkler, siyah ve gri renklerle boyanmıştır sadece bazıları beyaz bırakılmış.
1920 ve 1921 arasında Mondrian’ın çalışmaları asıl ve olgun şekillerine kavuşmaya başlamış. Artık daha sık ve daha geniş olan siyah kalın çizgiler şekilleri ayırmış ve oluşan şekillerin bir çoğu daha öncekine göre beyaz bırakılmış.
Bu eğilimler Mondrian’ın 1920’nin ortalarında ürettiği “lozenge” çalışmalarda daha belirgindir “Lozenge” resimleri elmas şeklinde durmaları için 45 derece eğim verilmiş çalışmalardır. Bu çalışmaların en tipik örnekleri şu an Philadelphia Sanat Müzesinde sergilenen Schilderij No: 1 Lozenge With Two Lines and Blues (1926)’da bulunmaktadır. Bu resimler sadece iki siyah dikey çizgi ve mavi boyanmış üçgen sekilerden oluşur. Çizgiler tuvalin köşelerine kadar ilerlerken resim neredeyse başka büyük bir resmin parçasıymış etkisini verir.
Schilderij No. 1 belki de Mondrian’ın minimalizm anlayışının en belirgin örneği. Yıllar geçtikçe çizgiler resimlerde çizgilerin önüne geçmeye başlamıştır.1930 yıllarında Mondrian daha ince ve ikili çizgileri daha sık kullanmaya başlamış. 1943 sonbaharında 71 yaşında, Mondrian ikinci ve son evine taşınmış. Yüksek duvarları sehpalarda ve koltuklarda kullandığı şekilde beyaza boyamış. Bu son stüdyosunda sadece birkaç ay kalabilmiş ve 1944 Şubat ayında akciğer iltihabından hayata veda etmiş.
Sanatçının ilk dönem resimlerinde de kendini gösteren doğa formları daha sonraki soyut doğa formlarına bir gönderme niteliğindedir. Bu resimlerde nesnenin doğal uzantılarıyla sınırlanan yapı giderek daha soyut, geometrik formlara dönüşmüş. Resimlerde yer alan ‘ağaç dalları’ adeta kalın konturlarla çizilmiş geometrik bölümlerden oluşmuş soyutlamacı resimlerdir.
Mondrian; Objeye bağlı olmayan sanat (soyut sanat) gösteriyor ki, sanat ne bizim tasarladığımız gibi harici görüşün ifadesidir, ne de bizim yaşadığımız hayatın.Sanat daha çok tam gerçeğin ve gerçek hayatın tayin edilmeyen, fakat plastik sanatlarda gerçekleştirilebilen ifadesidir.