Ruhsal ve duygusal konuları işlediği resimleriyle tanınmış Edvard Munch. Alman dışavurumculuk akımının gelişmesine önemli katkıları olmuş. Başlangıçta resimlerinde egemen olan içe dönük ve karamsar havanın yerini, yaşamının son yıllarına doğru yaşama sevinci almış. En büyük Norveçli sanatçı olarak kabul edilen Edvard Munch; korku, acı ve ölümün de aralarında bulunduğu pek çok psikolojik ve duygusal temayı yoğun bir şekilde ele alan Ekspresyonizmi’nin öncüsü olan bir ressam ve taş baskı ustasıymış.
Beş çocuğun ikincisi olan Munch, Loren adında küçük bir şehirde dünyaya gelmiş fakat Norveç’in başkenti Kristiana’da (bugün Oslo) yetişmiş. Beş yaşındayken annesi, dokuz yıl sonra kızkardeşi tüberkülozdan ölmüş. Munch ‘un yaşadığı bu acılar babasının dindar sertliğide daha sonra sanatına yansımış.
Büyürken sık sık hastalanırmış, hastalıklı hayaller kâbuslar görürmüş. Depresyon sorunları olmuş yetişkinlik yıllarında. Munch, 16 yaşında mühendis olmak istiyormuş fakat 18 ay sonra bu fikri değişmiş ve Kraliyet Çizim Okulu’na yazılmış. Ayrıca, Realist ressam Christian Krohg’dan (1852-1925) özel dersler almış.
1885’te Paris gezilerinin ilkini gerçekleştirmiş. Norveç’e döndüğünde kız kardeşinin ölümüne gönderme yapan Hasta Çocuk’u (1885-6) resimini yapmış fakat resim duygusuz ve zevksiz bulunmuş.
1880’ler ve 1890’Iarın başlarında Munch, çeşitli fırça vuruşu teknikleri ve renk denemeleri yapmış. 1889’da ilk kişisel sergisini düzenlemiş. Fransız ressam Ikon Bonnat’tan (1833-1922) Paris’te eğitim almak üzere iki yıllık devlet bursu kazanmış. Aynı yıllarda babasının ölümü sonrasında ailesinin finansal sorumluluğunu üzerine almış.
Sonraki 16 yıl boyunca Munch, uluslararası bir yazar, sanatçı ve eleştirmen çevresiyle bir arada olduğu Paris ve Berlin’de zaman geçirmiş. Üretimi çok fazlaymış ve oyma baskıları, litografileri ve ağaç baskılarıyla birlikte Sembolizmle yüklü yağlıboyalarıyla da tanınmaya başlamış. Uluslararası boyutta sergiler ve kazandığı ödüllerle başarıyı hayattayken yakalamış. En önemli ve ayrıt edici yaklaşımı, içindeki korku ve fobileri daha geniş bir dünyaya göstermesiymiş.
Çığlık tablosu
Edvard Munch’un günlüğüne göre tabloyu Nice’den etkilenerek yapmış. Ressam günlüğünde anlattığına göre iki arkadaşıyla yürümektedir, bu sırada ise güneş batmaktadır ve kan kırmızısı rengindedir. Ressam kendini yorgun hissetmiş ve trabzanlara yaslanmış. İki arkadaşı ise yürümeye devam etmiş. Ressam bu sırada doğanın çığlığını hissettiğini günlüğünde dile getirmiş.
Ressam bu resmi yaparken hastadır ve bu yorgunluğunun oradan geldiği düşünülür. Amerikan sanat tarihçisi Robert Rosenblum’a göre bu resimdeki insan figürünün yüzü Paris’teki Musée de l’Homme’da bulunan Peru’dan gelmiş olan mumyanın yüzünden etkilenerek yapılmış.
Hayatın Frizleri adlı serinin bir parçası olan Çığlık’da (1893; ilk adı ile Umutsuzluk) Munch, hayat, aşk, korku, ölüm ve melankoli gibi öğeleri işlemiş. Diğer pek çok eserinde olduğu gibi bunun da birçok versiyonunu yapmış. 1994 ve 2004 Yıllarında iki versiyon çalınmış, her ikisi de tekrar bulunmuş.
Resmin orijinali 84 cm x 66 cm boyutlarındadır.Frizi oluşturan diğer eserlerde Munch, Melankoli (s. 1892-93), Kıskançlık (1894–95) ve Küller (1894) gibi başlıklarda görüldüğü gibi, aşkın neden olduğu acı temasını araştırmış. Edvard Munch’un resim serilerindeki başarılarının özünde sevgi ve ölüm yatmaktadır.
Birçok çağdaşı gibi, gravür kullanımında Japon geleneğinden etkilenmiş.Bir dizi küçük parçaya kesilmiş tek bir tahta parçasından baskı yaparak radikal bir şekilde basitleştirmiş. Munch 1908–09’da sinir krizi geçirmiş ve daha sonra sanatı önceki yoğunluğunu yitirmeden daha olumlu ve dışa dönük hale gelmiş. Sanatçının hayatının anlatıldığı filmi Munch severlerin seyretmesini tavsiye ediyoruz.