Pissarro, 1830’da Karayipler’deki (o dönemde Fransa sömürgesi olan) St. Thomas adasında doğmuş. Babası Portekiz asıllı yahudi bir tüccarıymış. Adadaki beyazların çocuklarının aksine, aile Camille ve kardeşleri Afro-Karayipli çocukların gittiği karma okula gitmiş.
Siyahlarla birlikte büyüyen Pissarro, bu dönemde ırkçı eğilimlerden tümüyle uzak bir kişilik yapısına sahip olmuş. Pissarro, 12 yaşında Paris’te yatılı okumuş. 1847 babasının yanında çalışmış fakat beş yıl sonra, babasına karşı çıkarak resam olmak Venezuela’ya kaçmış. Corot, Courbet ve Charles François Daubigny (1817-78) gibi ustalardan etkilenmiş.Geleceğin Empresyonistlerinden yaşça daha büyük olmasına rağmen onların ortamının bir parçası olmuş ve onlarla sanatsal fikirlerini tartışmak üzere bir araya gelmiş.
Kırsal görünümlerden hoşlanan Pissarro, Paris yakınındaki çeşitli evlerde yaşamış ve etrafındaki görünümleri resimlemiş. 1860’Iarda manzara resmi, Fransa’da kabul edilebilir bir konuymuş ve 1863’te Salon des Refusâs’da sergilemesine rağmen 1864 ila 1870 arasında eserleri Salon’da düzenli olarak yer almış.
1880’lerde köprüleri, rıhtımları, kayıkları, buharlı gemileri ve modern endüstriyel yaşamı resimlemeye başlamış. 1880’lerde Seurat’yla, uzaktan bakıldığında net anlaşılabilen Pointilizm’i (Noktacılık) denemiş.Pissarro, bu tekniğe “bilimsel empresyonizm” diyormuş. 1870’te Fransa-Prusya Savaşı sırasında Pissarro güvenli Londra’ya kaçmış. Burada sanat taciri Paul Durand-Ruel’Ie (1831-1922) tanışmış. Ayrıca Monet’yle tanışmış ve birlikte resim yapmaya başlamışlar.
Savaştan sonra Pontoise’a yerleşmiş. Onun kompozisyon ilgisini paylaşan Cezanne ile de sık sık beraber resim yapmışlar. Aynı yıllarda Courbert‘le kurduğu arkadaşlık, onu realistler grubuna dahil etmiş, böylelikle Corot‘tan uzaklaşmış. Sanatçı yaşlılığında Paul Cézanne ve Paul Gauguin’e akıl hocalığı yapmış. Cézanne’ın Pissarro’nun etkisiyle donuk renkleri bırakarak izlenimcilerin tercih ettiği parlak renklere geçmiş. Pissarro’nun çizgileri, bütün sanat yaşamı boyunca daima net ve temiz olmuş. Paris civarındaki ormanları ve köyleri dolaşıp resimler yaparken tanıştığı bir genç kızla evlenmiş ve ilk çocuğu Lucien 1863’de dünyaya gelmiş.
Gleyre’in atölyesinde çalışırken Pissarro ile Renoir, Monet, Sisley ve Bazille arasında sıkı bir dostluk olmuş. Bu dostlukların sonucunda 1865 ve 1866 yılları arasında daha sonradan izlenimci (empresyonist) olarak tanımlanacak izlenimci bir grup meydana gelmiş. Aslında grubun adı”empresyonist” değilmiş sergiyi hiç beğenmeyen basının ve eleştirmenlerin yakıştırmasıymış.
Akademik öğretinin aksine, ışığın nesneler üzerindeki etkisini yakalamak üzere açık havada ve hızla yaptıkları resimleri dalga konusu olmuş, “bunlar resim değil, izlenim” denilerek aşağılanmış. Ancak “izlenimciler” yılmamışlar yirmi yıl içerisinde Avrupa’nın en ünlü ressamları haline gelmişler.
Pissarro, yaşça bu grubun en büyüğü olduğundan diğerlerini etkisi altına almış. Cézanne O’nu «mütevazi ve büyük Pissarro» olarak tanımlarmış. 6 Çoçuğu olmuş, içinde bulunduğu mali sıkıntıya rağmen, grubun içinde yalnız o, empresyonist hareket için tertiplenen büyük sergilere katılmış. 1883’de Durant-Ruel Paris’te Pissarro’nun adına özel bir sergi düzenlemiş. Bu sergide sattığı tablolarla mali durumunu biraz düzelmiş.
1885 yılında Seurat ve Signac‘la tanışmış ve yeni izlenimcilik denemeleri yapmış. 1886’da tertip edilen sergide genç «Divisionistler» bölücülerin grubunda olmuş. Yaşamının son yıllarında saf izlenimciliğe geri dönmüş. Ömrünün son on yılında kendisini yarı körlüğe götüren hastalığına rağmen durup dinlenmeden çalışmış. Pissarro, 1894’de bir arkadaşına şöyle yazmış: «Daha fazla bir ömrüm kalmadı, yaşamımı şerefli bir şekilde bitirmek için tabiatı gördüğüm ve işittiğim sürece resim yapmalıyım».13 Kasım 1903’de 73 yaşında vefat etmiş.