Bir kuyumcu ve saat yapımcısının oğlu olan Miro İspanya’da, Barselona’da 20 Nisan 1893’te doğmuş. Yedi yaşından itibaren çizim dersleri almış. Ancak, ailesinin isteği üzerine 17 yaşında sanat eğitimini bırakmış kitapçı olarak çalışmaya başlamış.
Bu karar, Miro’yu çok mutuz etmiş ve zaman zaman sinir krizi geçirmiş. Oğlunun mutsuzluğunu fark eden babası, sanatçı olmasına razı olmuş.
Üç yıl boyunca Barselona’daki Francisco Gall Akademisi’nde eğitim almış ve burada sanatını müzik ve şiirle zenginleştirmiş. Empresyonizm, Fovizm, Primitivizm ve Kübizm’den etkilenmiş.
1920’de Paris’e taşınmış. Picasso ile arkadaşlıkları annelerinin arkadaşlığına dayanmaktaymış. Kişilik olarak çok farklı iki İspanyol ressamlarmış. Miró, Picasso’nun aksine düzenli, planlı bir hayat sürerken, iyi bir aile babası olmuş. 1929 yılında evlendiği eşi ile 54 yıl aynı yastığa baş koymuş. Yıllar sonra karşılaştıklarında Picasso, “Sen bunca yıldır hala aynı kadınla mı berabersin?” diye sormuş.
Paris’te tanıştığı Max Jacob, Pierre Reverdy ve Tristan Tzara ile Dada haraketine katılmış. Daha sonra ise şiire olan ilgisi sebebiyle şairlerin önderliğinde geliştirilen sürrealist akıma katılmaya karar vermiş.
Katalonya görünümleri ve günlük nesnelerden resimlemiş ilk başlarda. Daha sonra sembolizmi eklemiş. Kandinsky ve Klee’yle tanışmasının ardından, biçimlerin renkli, akıcı dünyasını keşfetmiş. Resimleri, aç bir şekilde uyuduğunda gördüğü halüsinasyonlardan esinlenen düşsel imgelerle dolmaya başlamış. 1924’te Sürrealistlerle tanışmış.
Resimlerindeki renkli biçimler, düz yüzeyler ve keskin çizgiler pek çok farklı yoruma neden olmuş. Breton onu, “aramızdaki en Sürrealist” olarak tanımlamış olsa da Sürrealist grubun bir üyesi olmayı kabul etmemiş Miro. Otomatizmin öncüsü olan Mirö, bilinçli bir düşünce olmaksızın “otomatik bir şekilde” resim yaparak bilinçaltını ifade etmeye yönelmiş. Bu tarz resimlerin bilinçli zihin tarafından yasaklanmış ya da bastırılmış duyguları açığa çıkardığına inanılmış.
Paris’teki ilk sergisini 1925’te Galerie Pierre’de açmış. 1920’lerin sonunda resimleri, İspanyol Sivil Savaşı’nın ortaya çıkmaya başladığı sırada yaşadığı tedirginliği ifade eden semboller ve biçimlerin yer aldığı soyut ve organik bir hal almış.
1936’da iç savaş sebebiyle İspanya’yı terk etmek zorunda almış. 1941’de geri dönmüş. Aynı yıl New York, The Museum of Modern Arts’da ilk büyük retrospektif sergisini açmış.
1954’deki Venedik Bienali’nde grafik dalında büyük ödüle layık görülmüş. 1958’de Paris UNESCO Binası’ndaki eseri ile Uluslararası Guggenheim Ödülünü almış. 1960 yılında heykeltıraşlığa başlamış. Miro, resimlerinin içine şiirler, kelimeler, objeler katarmış. Şiirleri resimleştiren, resimleri şiirleştiren sanatçı tanımlanması da bundandır.
Miro’nun ilham kaynaklarından biri de çocuk resimleridir. Ona göre bilinçaltını anlayabilmenin en güzel yolu çocuk zihninin ürettiklerini mercek altına almaktır. Resimlerindeki yıldızlar, noktalar ve çizgiler, adeta bir hayal dünyasına davetiye çıkarır.
Miró denildiğinde akla gelen ilk çalışmalardan birisi de General Franco sonrasında dünyadaki imajını değiştirmeye çalışan İspanya için yaptığı ve hala kullanılan turizm logosudur. 89 yaşında hasta yatağında tasarlar bu logoyu. Bu eser, o günden beri İspanya’nın turizm logosu olarak kullanılmaktadır.
25 Aralık 1983’te İspanya’nın Palma de Mallorca şehrinde yaşama veda etmiş.