Cekici ve zarif resimleri tiyatroya yansıtan Jean Antoine Watteau düşsel ve idealize edilmiş sahnelerinde, şık hanımefendileri, beyefendileri hayali bir dış mekânda dinlenirken resmedermiş. Watteau, Flaman sınırındaki Valenciennes’de doğmuş. Okumuş, orta sınıf bir marangozun oğluymuş. Üç erkek kardeşi baba mesleğini sürdürse de Wattteau, 15 yaşında az bilinen yerel bir ressam olmuş ve Jacques-Albert Gârin’den eğitim almış. Watteau çok yetenekli bir ressammış. Resimlerini boyamadan önce yüzlerce taslak çizermiş. Sanatçının çocukluğu tablolarında yansıttığı zevk ve eğlence dolu yaşamın tersine, oldukça mutsuz geçmiş. 1663’te, Prix de Rome olarak bilinen yıllık bir sanat yarışması başlamış. Kazanan Roma’daki Palazzo Mancini’de eğitim bursuyla ödüllendiriliyormuş. Watteau’un 1709’da katıldığı bu yarışmada o yıl ödül verilmemiş ancak saygın bir başarı elde ederek Acadâmie Royale de Peinture’e üye olmaya davet edilmiş. Üç yıl sonra, dinsel konulu resimler ve popüler Hollandalı sanatçılardan kopyalar yaparak geçimini sağlamış. Paris’e seyahat etmiş. Rubens, Tiziano ve Bruegel gibi büyük ustaların eserlerinin pek çok baskısına sahip olan Pierre II Mariette’le (1694-1774) dostluk kurmuş. Bunun sonucunda Watteau’un üslubu daha akıcı bir hal almış.
Antoine Watteau’nun Fransız Akademisi’ne sunduğu ve 1717 tarihli Cytera Adası’na Yolculuk isimli resminde, eğlenen yüksek sosyeteden kadınlar ve erkekler görülmekte. Fransız aristokrasisini memnun eden bu resimleriyle Watteau, hem kendi yarattığı bu türle üne kavuşmuş hem de Kraliyet Akademisi’nin üyeliğini kazanmış.
Paris Opera Binası’nın dekorasyonunda Gillot’ya yardımcılık yaptıktan sonra Watteau, İtalyan tiyatrosu ve Commedia dell’Arte’ye yaşamı boyunca sürecek bir hayranlık duymaya başlamış. İtalyan commedia dell’arte tiyatrosunun oyuncularını konu alan birçok resim yapmış.
1708’de Luxembourg Sarayı’da, Rubens‘in Marie de’Medici’nin yaşamından sahneleri içeren 17. yüzyıl başlarına ait resimleri yer alıyormuş. Bu resimler genç sanatçı için birer esin kaynağı olmuş.
1710 yılından sonra, tekrar Paris’e dönmüş ve kendini tamamen masklar çizmeye vererek, büyük ün kazanmış. Ancak huzursuz karakteri nedeniyle, eserleriyle, hiçbir zaman tatmin olmamış. Ama onun eserlerini beğenenler çoğalmaya başlamış. 1712’de kendisine Akademi’de görev teklif edilen Antoine Watteau o tarihlerde henüz hazır olmadığını ileri sürerek bu teklifi kabul etmemiş. 1717’de yapılan ikinci teklifi kabul etmiş ve bu vesileyle «Kythera Adası’na Gitmek İçin Vapura Biniş»i resmedip Akademi’ye sunmuş. 1719’da, vereme yakalanma tehlikesi karşısında, Londra’ya, hayranlarından Dr. Mead’ın yanına gitmiş. Orada da çizdiği tablolarla büyük övgü kazanmış. Sayısız siparişler alarak mali durumunu düzeltmiş. Fakat sisli ağır hava, 1920’de tekrar Paris’e dönmesine sebep olmuş. Daha sonra arkadaşlarının yarattıkları imkanlarla Nogent-sur-Marme yakınlarındaki bir köye yerleşerek manzara resimleri çizmeye başlamış, arkadaşı rahip Carreau’nun etkisinde kalarak, bütün «çıplak»larını yakmış ve «Çarmıhtaki İsa» adlı tablosunu çizmiş.
Bunun yanı sıra pano, mobilya ve porselenlere uygulanan Çin etkili dekoratif bir üslup olan chinoiserie’nin gelişimine katkı sağlamış. Trajik bir şekilde 37 yaşında, hayatı boyunca çektiği veremden ölmüş. Watteau’nun stilini belirlemek zordur, «düşsel gerçek» denebilecek eserler vermiş. Watteau, çok az sayıda ve sadece arkadaşlarından bazılarının portresini yapmış. Son senelerde çoğunu yaktığı için, çıplaklarından pek azı zamanımıza gelmiş.