İngiliz romantik sanatının en aykırı ressamlarından biri olarak kabul edilen Turner, 19.yüzyılın öncü ressamlarından biri. İnsanın doğa karşısındaki çaresizliğini işlemiş. Goethe’nin “Renk Öğretisi” kitabı ve keşiflere yakından ilgi duyan Turner’ın renkçilik anlayışını en üst seviyeye çıkarmasında etkili olmuş.
Kız kardeşinin 4 yaşındaki ölümünden ve annesinin de akli dengesini kaybedip hastaneye kaldırılmasından sonra amcasının yanına gönderilmiş. Küçük yaşta annesinin yaşadığı bu sıkıntıların yarattığı kaousu tablolarına yansıtmış.
Resim sanatında yüzyıllar boyunca egemen olan ”figür” biçimlerine bir fon (dekor) görevi yapan manzara resminin, ilk kez bu dönemde bir ”görüntü” olmaktan öteye taşınmasında son derece etkin ve önemli bir rol oynayan sanatçi Turner.
Joseph Mallord William Turner’ın erken ortaya çıkan yetenekleri, ona Britanya Kraliyet Sanatlar Akademisi’ne (Royal Academy of Arts) tam üye olan en genç sanatçılardan biri olma unvanını kazandırmış. Daha sonraki öncü ve atmosferik ışık çalışmaları ardından gelen pek çok ressam üzerinde derin bir etki yaratmış.
Daha çocukken, Turner’ın babası, Londra Covent Garden’daki berber dükkânında oğlunun çalışmalarını sergilermiş. 15 yaşına geldiğinde Turner, Royal Academy of Arts’a öğrenci olarak kabul edilmiş ve üç yıl sonra manzara çizimi alanında Socİcty of Arts ödülünü kazanmış. 1791 ‘den itibaren, daha sonra suluboya görünümleri ya da gravürleri için çizimler üretmiş. 21 yaşındayken İlk yağlıboyalarını Royal Academy’de sergilemiş.26 yaşında akademiye tam üye olarak seçilmiş ikinci en genç kişi olmuş.
Britanya adalarını büyük bir heyecanla keşfetmenin yanı sıra 1802 ve 1830 yılları arasında manzaralara çalışmak ve eskizler yapmak üzere yurtdışına düzenli geziler yapmış. Bunun dışında Paris’i ziyaret etmiş ve Napolyon’un el koyarak Fransa’ya getirmiş olduğu eski ustaların eserleri üzerinde çalışmış. 1830’dan sonra boyayı palet bıçağı, bez parçası gibi farklı yöntemlerle uygulamış. Pek çok çalışması; kompozisyonu, teması ve efektleriyle zamanı için devrimciymiş ve son derece tanınmış olmasına rağmen aynı zamanda pek çok eleştiri almış.
Ancak alışılmadık bir şekilde ona hayranlık duyanlar özgünlüğünü taklit etmiş ve bunun sonucunda 1811’de Royal Academy’e perspektif profesörü olarak seçilmiş.
Yaşamının sonraki döneminde, Turner yenilikçi tavrını sürdürerek sergilere bitmemiş tuvaller yollamaya başlamış, sergi açılmadan önceki ‘Vernikleme Günleri’nde, resimlerini verniklemekten ziyade sergi salonunda tamamlayabiliyormuş.
Ruh halleri ve doğanın atmosferik koşulları üzerine benzersiz imgeleriyle ‘ışığın ressamı’ olarak tanınmış. Denizde kar fırtınası adlı eserinden şöyle bahsetmiş ressam: “Böyle bir manzaranın neye benzeyebileceğini göstermek, için bir geminin direğine kendimi sıkıca bağlattım.Dört saat boyunca deniz ve kar tarafından kamçılandım.Sağ çıkabildiğim takdirde böyle bir fırtınayı resmetmenin tek yolu buydu…”
Turner’ı cagınını cok ilerisinde kılan şey özellikle son döneminde yaptıgı neredeyse soyut sayılabilecek eserlerdir. Yaşlandıkça daha karamsar ve asabi bir olmuş. Özellikle babasının ölümünden sonra kendine özen göstermemiş ve sanatına odaklanmamış. Sağlığına dikkat etmeden yaşamış ve 1851’de 76 yaşında Londra’da koleradan ölmüş. Turner, Londra’daki Aziz Paul Katedrali’ne gömülmüş.
Sanatçının son sözü ise; ”Güneş Tanrıdır” olmuş. Olgun stilinin en önemli örneklerinden biri nesnelerin zar zor tanınabileceği Yağmur, Buhar ve Hız – Büyük Batı Demiryolu’dur. Turner’ın çalışmaları Fransa’da çok etkili olmuş; İzlenimciler, özellikle Claude Monet, tekniklerini dikkatlice incelemiş. Döneminin köle ticaretine karşı çıkan Turner, resimlerinde köleleri de ele almış. Kölelerin ayaklandığı bir olayda 132 tanesinin ayakları ve elleri prangalı denize atılması sonucu Turner, Köle Gemisi (The Slave Ship) adlı eserini yaparak bu olaya tepki göstermiş.
19. yüzyıl İngiliz ressamı Turner’ın hayatının son 25 senesini anlatıldığı “ Bay Turner”. Filmde; hayatı yaşadığı dönemde de çok merak edilen Turner’ın seyahatleri, sanatı, aşk ve cinsel hayatı ile dönemin Londra sanat dünyası perdeye yansıyor. Yönetmen, ressamın filmini boyarken fırçasını bazen usulca Turner’ın evindeki yaşlı babası, birlikte olduğu hizmetçisi, metresi ve iki yetişkin kızıyla olan ilişkisine, bazen de kendisini gemi direğine bağlaması gibi aşırılıklarına dokunduruyor.